Kişisel gelişim eğitimlerinin olmazsa olmaz (hatta klişe) cümlesi; “hayatınızın direksiyonunda kim var?” Bize bu eğitimlerde hep “hayatınızın direksiyonunda siz olmalısınız” mesajı ve takiben bunu nasıl ele alacağımız anlatılır. Anlatılsın… Peki….
Yalnız bu arada dünyada değişiklikler var, artık otomobillerin bile direksiyonunda kimse yok ….
Teknolojik ve etik sıkıntıları, regülasyon dertleri derken dünyada otonom araçlar yollarda, hatta Kaliforniya otonom sürücüsüz Uber ile tanıştı. Herkes bu tanışıklığa memnun oldu mu, bilmiyoruz, göreceğiz. Lakin bu gerçek memnun olsak da olmasak da hayatımızda…
Arabamızın direksiyonunda olmayı çok severken ve hayatımızın direksiyonunda olmakla ilgili tereddütlerimiz varken, direksiyondan kalkmak fikri ürkütücü geliyor aslında… Çünkü hayatımızı tamamen kontrolümüz altına almaya çoğunlukla hazır olmuyoruz. Hayatımızın döngüsü zaman zaman bu kontrolü alma çabası ile “amannn almayıvereyim” rahatlığı arasında gidip geliyor.
Peki ne oluverir canım hayatım da otonom olsa? Yoksa zaten öyle mi?
Kişisel gelişim eğitimlerine geri dönelim, son yıllarda ne duyuyoruz sıkça “anda kal’’…
İşte tamam, ver direksiyonu akışa…. ‘’Akışta kalmak’’ direksiyondan kalkmaya teşne ruhumuza çok iyi mi geldi acaba? Anda kal derken bize anlatılmak istenen “dünü de yarını da boş ver, düşünme, öyle akışa bırak kendini” mi? Öyle mi? Bu satırlardan cevap beklemeyin, derin konu bu, ayrıca eğitimine bakarsınız. Ama bu otonom hayat eşittir direksiyondan kalkmak eşittir akışa bırakmak, mı? sorusuna kafa yorabilirsiniz.
Araçların sürücüsüz olmasının artılarını eksilerini dünya tartışıyor hala, biraz daha sürer lakin görünen o ki bu kaçınılmaz gerçek.
Peki diğer kaçınılmaz gerçek olarak hayatımızı otonom yaşamamak mı esas olmalı? Ne diyordu John Lennon “hayat, siz planlar yaparken başınıza gelenler” yani siz direksiyonda önünüze arkanıza sağınıza solunuza dikkat edip, kırmızıda dururken, yanınızdan 300km hızla giden bir araca müdahale edemeyeceğinize göre…Veya bir gün uyandığımızda yataktan kalkamama ihtimalini bilen bir canlıysak, direksiyonda olmak için ısrar etmek yerine otonom araçta çevreyi izleyerek, ağaçların, bulutların tadını çıkararak yolculuk yapmak mı?
“E ama ben araba kullanmayı çok seviyorum, yollara vakıf olmak, uzun uzun yola bakmak, motordan gelen vites değiştirme sesi, yakında durman gerekecek sarı ışığı, park yeri arama heyecanı, ben seviyorum bunu…” da diyebilirsiniz… Hayatınızda akışa bırakılacak anları azaltmak isteğiniz de olabilir. Ona da tamam….
Yaşamımızı kolaylaştırma ihtiyacımızı kuşkusuz bir gerçek… Önemli soru direksiyonda olmak ya da olmamak değil, yolu sevmek ya da sevmemek…. Sevmiyorsak da sevdiğiniz yollara düşmek…
Ebru Tamer