“Tanrısal gücü ele geçiren, insanlıktan çıkıyordu” Murat Menteş / Afili Hafiye
Söz konusu Yapay Zeka olunca, her zaman bir korku bahsi açılıyor. “Terminatör” sever X-Y kuşakları dünyayı ele geçirecek makineleri gözünün önüne getirirken “zaten ekmek aslanın midesine indi” diye düşünenler “her işi de YZ yapacakmış, biz ne olacağız?” kaygısıyla hemhal oldular. “Yok canım iyi bir şey bu” cümlesinin ardından gelen örnekleri dinleyip içimize su serpilse de bazı “kanaat önderi” şahsiyetlerin, işin riskinin altını çizip hükümetleri önlem almaya çağıran beyanatları, endişeleri körüklüyor.
Yapay Zekanın ne olduğu, nasıl çalıştığı, algoritmaların gücü, bizi farkında olmadan yönlendiren “bir şeyler” mi var sorularının cevaplarını arama motorları ve uzmanların videolarından öğrenirsiniz, öğrendiniz, bilmektesiniz zaten. İşin en temeli makinaları eğitiyoruz, makinalara öğretiyoruz sonra onlar öğrenmeyi öğreniyorlar.
Bildikleriniz, çok bildikleriniz, az bildiklerinizle bir kanaatiniz oluştu. Detaylarda boğulmayalım ama demeden edemeyeceğim;
- İşinizi YZ dan önce elinizden alanlar olmadı mı? Makine miydiler?
- Dünya binlerce yıldır savaşmıyor mu? Terminatörler mi savaş çıkardı?
- İklim değişikliğine dolaylı veya direkt sebep olan ana kaynak bir robot mu?
Neyse sevip- sevmemek veya endişelenip-endişelenmemek kararını size bırakıyorum. Şahsen ben ‘bazı işleri YZ elimizden alsa keşke’ diye düşünüyorum. Tembellik etmek istediklerimizi veya beceremediklerimizi…
Öte yandan kimi konularda da hayatımızı ne şekilde kolaylaştırabilir veya değiştirebilir diye düşünürken, hemen her alanda “özelleştirme/ kişiselleştirme” imkanını verdiği gerçeği, başlığın içini fena halde doldurabilir gibi hissediyorum. Neticede pazarlama dünyasının yıllardır öne çıkardığı, “sana özel”, “sen özelsin” meselesi YZ için çocuk oyuncağı….
Sınıfındaki her öğrencinin öğrenme hızına, öğrenme modeline, öğrenme şevkine göre eğitimini tasarlayabilen, hepsine ayrı ayrı içerik yaratabilen ve bunu aynı anda yapabilen bir eğitmen düşünün mesela… Veya hepsine ayrı ödev, ayrı sınav sorusu verebilen ama bunu yaparken ayrımcılık da yapmayan…
Arama motoru başında (eskiden kütüphanelerde) günlerce yapılacak bir araştırma, derleme, karşılaştırma, özetleme işini 1-2 saatte tamamlama imkanı da düşünebilirsiniz.
Öğrencilerin-katılımcıların, özel yeteneklerini, becerilerini, hatta duygusal durumlarını dikkate alarak onlara eğitim geleceği çizebilmek için senelerin tecrübesine gerek kalmamış olmasını hayal edin.
Dünyanın neresinde olursanız olun bilgiye eşit ulaşma ve kullanma imkanı desem? (ki bunu herhalde artık gayet içinden biliyorsunuz)
Dersleri, oturumları, içerikleri en objektif biçimde değerlendirmek, rasyonel ve veriye dayalı çıkarımlar yapmak ve bundan kimsenin endişesinin olmaması, güvenmek hoş olmaz mıydı?
Kim, nasıl daha iyi öğrenir bilebilmek ve ona özel hazırlanmak, öğretene de öğrenene de bir lüks değil mi?
Animasyonlar, görselliğin gücü, bunların kalıcı öğrenmeye etkisi, öğrenmeyi eğlenceli kılmak, ChatGPTnin yazarlık kapasitesi gibi şeyleri hiç söylemiyorum bile. Malumunuz….
Sonuçta, fincana isminiz yazılıyor, resminiz basılabiliyor diye o hediye daha “ÖZEL” oluyorsa, eğitiminizin de size özel olması hoşa gitmesinin ötesinde çok faydalı olabilir.
Yapay Zeka, yakıtı olan büyük veri ve ateşleyicisi hız ile size bu imkanları veriyorsa, “e eğitim için iyi bir şey canım” diye düşünülebilir bence.
Sonuç olarak, “biz mi yapay zekayı eğitiyoruz yoksa o mu bizi sorusuna verilecek en iyi cevap; bu etkileşimin aslında karşılıklı bir gelişim süreci olduğudur. Yapay zeka, insanların zihinsel ve duygusal yeteneklerini genişleten bir araç olarak görülebilir. Bu süreçte, yapay zekanın sağladığı avantajlar maksimize edilirken, insan özünün ve değerlerin korunması gerekliliği de hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Bu dengeli yaklaşım, yapay zekanın hem iyi hem de etik bir şekilde gelişimini sağlayacak ve gerçek bir fayda sunacaktır.
Şimdi kim kimi eğitiyor?
(Zaten Arnold da devam filmlerinde iyilerin yanına geçmişti 🙂 )