
Ben profesyonel çalışma hayatına başlayalı oldu biraz. Net bir tarih vermeyeyim ama şunu diyebilirim ki bizim zamanımızda “ekipdaş” olmak pek mühim bir olaydı.
Bugün şirketlerden gelen eğitim taleplerine bakınca hala “ekip olmak, takım olmak” konularının önemli olduğunu sanıyordum. Ta ki 2022 yılına ait İş Yeri Kültürü Raporu verilerine rastlayana kadar. Rapor diyor ki çalışanların %58’ i çalışma arkadaşlarına SESSİZ KISITLAMA uyguluyormuş.
Yani bu %58’ lik kesim, iş arkadaşının başına bir şey geleceğini bilse-duysa bile onu uyarmak yerine sessiz kalıyor, arkadaşına bir bilgi ile destek olabilecekken o bilgiyi kendine saklıyor ve arkadaşının başarısız olmasına sebep oluyor, hatta üstleri tarafından aktarılan sözlü bilgilendirmelerde bile yapması gerekirken bu bilgileri paylaşmıyor(muş).
Çok şaşırdım doğrusu. Hayır buna niçin sessiz kısıtlama demişler ki… Bunun bin yıllardır adı “kötü insan” olmak değil mi? Ama durun daha şaşırtıcı bir şey daha var, Z kuşağında sessiz kısıtlama yapan/yapılanların oranı daha fazla: %78. Hakikaten “umudum gençlikte”ydi benim… Her ne kadar çalışma buna sebep olarak pandeminin yol açtığı evden/uzaktan çalışma ve insanların temas etmemesini gösterse de hiç hoşlanmadım.
Burada izninizle biraz şahsi duruş hedefimden bahsedeyim. Genel olarak hayatta çok temel bazı kurallarla hareket etmeye çalışıyorum. “Bana yapılmasını istemediğim bir şeyi başkasına yapmamaya özen göstermek”… Aslında yapmamak ama bazen farkında olmadan hata yapabiliriz diye dikkatli kuruyorum cümleyi. İlişkilerimde, trafikte, market kuyruğunda…. Aynı şey, fark etmez. Bana yapılsın ister miydim, istemez miyim, o zaman kimseye yapmayayım. Çok basit. Ve bunun iş dünyasında da geçerli olması gerekmez mi?
Yeni dünya düzeni pek çok şeyi kökten değiştiriyor, doğru.
Bir sürü konuda bildiklerimiz, artık doğru değil, doğru.
Çokça şeyi yeniden öğrenmek, hatta yıkıp, yenisine başlamak gerekiyor, doğru. İş dünyasında, eskiye takılıp kalınca, yok olmak mümkün, doğru.
Hepsi doğru.
Satın alanlar, hizmet alanlar, algılar, yaşam şekli… Her şey değişirken iş dünyası kurallarının aynı kalması tabi ki mümkün değil. Lakin eskilerin deyimi ile “insanlıktan nasibini almamış” olmak dersem bu sessiz kısıtlayıcılara acaba abartmış olur muyum?
Tamam, olabilirim. Çünkü ortamlarını, ruh hallerini, geçmişlerini bilmeden ön yargı ile yaklaşmış olurum, olabilirim. Ama bu arkadaşlara da demek isterim ki yaptığınız size de zarar verebilir, yani bilin de öyle yapın. Yani işin “ilahi adalet” veya “karma” gibi tanımlanan spritüel kısımlarından bahsetmiyorum. Bugün söylemediğiniz bir bilginin, vermediğiniz bir desteğin komple işi batırma olasılığını öngörmek gerekliliğinden bahsediyorum.
Yazının başında gelen eğitim taleplerindeki “takım olmak” başlıklarını, konunun her daim geçer akçe olmasına bağladığımı söylemiştim ya… Aslında sebebi, bireysellik kavramının başkasına zarar vermeye kadar ilerlemiş olmasıymış. Duygusal davranayım; yazık olmuş.
İletişim, karşındakini anlamaya çalışmak, takım oyuncusu olmak gibi görece eski kafa kavramların, bu “yıkıcı dönüşümler, büyük değişimler” arasında çok da YENİ bakış açılarıyla hayatımızda olmasına gerek varmış.
Olsunlar lütfen…. Olduralım…
Ebru Tamer