
Lise yıllarından beri koşuyorum. İlk maratonumu 2016 senesinde Rotterdam’da koşmaya karar vermiştim. Rotterdam aynı zamanda benim Unilever’de çalışırken ilk yurtdışı ve global iş tecrübemi yaşadığım şehirdi. Hayatın birçok anlamda beni büyüttüğü, geliştirdiği ama bir o kadar da zorladığı yıllardı. Çok iyi hazırlandığım yarışa bir hafta kala son antremanımda sakatlanmıştım. Çok moralim bozulmasına rağmen risk alarak yarıştan çekilmedim. “Bir başlayalım da bakarız” diye düşündüm. Uçağa atladım ve Rotterdam’a gittim. Bu cümlenin aslında ileride benim hayat mottolarımdan biri olacağını o gün bilmiyordum. Hani eskilerin bir sözü vardır “kervan yolda düzülür” diye. Başlamak, adım atmak gerçekten de çok sihirli.
Maratondan birkaç gün önce plan yaptım ve yarışı kafamda parçalara böldüm. “İlk 5 km’yi geçersem ısınırım” diye düşündüm. “10 km’de su içerim, enerji için bir şeyler atıştırırım, 15. km’de gerekirse bir ağrı kesici alırım” diye her 5-10 km’yi planladım. “Bu 42 km bu ayakla nasıl biter” diye hiç düşünmedim.
Çok kolay bir yarış olmadı. Birkaç kez ayağımdaki ağrıdan durmak zorunda kaldım. İki kez ambulans beni almak için geldi ama ikisinde de binmeyi reddettim. Bunca zamandır çalışıyordum. İlk maratonumdan çekilmeyecektim. Çok uzatmayayım yarışı sonunda kalıcı bir sakatlık kalmadan bitirdim. Geriye gurur, mutluluk ve başarmış olmanın verdiği özgüven dolu hoş bir anı kaldı bana. Ve buna ek olarak planlama, zaman ve motivasyon yönetimi adına çok işe yaramış bir ders. O yarışta bilmeden yaptığım o planlama hayatımın geri kalanında çok işime yaradı.
Yapmak istediğimiz şeyler çoğu zaman gözümüze olduğundan büyük görünür. Bu işin sırrı yolun sonuna bakmak değil ilk km’ye bakmak aslında. Güzel bir söz vardır İngilizce’de. “Yesterday is history, tomorrow is mystery but today is a gift.” Türkçesi “geçmiş artık tarihtir, gelecek ise bilinmez, bugün ise hediyedir” Çok güzel bir söz. Bugün elimizde ne var ve bugün neler yapabiliriz. En önemlisi bu. Az , çok fark etmez ama bugün eldekileri kaçırmamak lazım yola çıkabilmek için. Bu sebeple Özlem’in zaman yönetimi kurallarının birinci maddesi her zaman için “Başla” dır.
1.Başla. Araştırmalar, eğer başlarsan zamanın %80’inde başladığın işlere devam edebildiğini gösteriyor. İşi yapabilme becerisine elbette sahibiz. Sadece stresli olduğumuzda kendimizi o işi yapmamak üzerine kurguluyoruz.
2.Parçalara böl. Yolun sonunu düşünme. İlk istasyona odaklan. Oraya ulaşınca gerisi geliyor. Diyelim ki yazı mı yazmak istiyorsun. Gerekirse sadece 5 cümle yaz ama her gün yaz. Her gün sayfalarca yazman gerekmiyor. Ya da bir araştırma mı yapman gerekiyor. Bugün başla. Gerekirse iki makale oku. Günün sonunda belki 30 makale okuman gerekiyor ama diş fırçalamak gibi her güne yaydığında nasıl yol aldığını göreceksin.
3.Dinlen. Çok çalışmak değil verimli çalışmaktır işin doğrusu. Kendi ritmini kendin belirle. Belki 40 dakika çalışıp 15 dakika mola vermek senin için en doğrusudur. Belki sabah erken çalışmak. Belki de gece. Yine araştırma sonuçları diyor ki en verimli ve en yaratıcı olduğumuz zaman öğleden önce. Yeter ki odağını dağıtma. Mindfulness egzersizleri burada çok işi yarıyor.
4.Acil ve önemli tanımlamasını doğru yap. Bazen yapılacak işler listemiz o kadar uzun oluyor ki, gözümüzde büyüyor. Ama tek tek bakacak olursak aslında belki de çok azının o gün bitirilmesi gereken iş olduğunu anlıyoruz. Ve hatta bazıları için yardım da isteyebileceğimizi, birileriyle paylaşarak da yapabileceğimizi anlıyoruz. İş hayatında yaptığımız en büyük hatalardan birisi de yardım istememek. Yardım istediğimizde güçsüz ve beceriksiz görüneceğimizi düşünüyoruz ama gerçekte insanlar kendilerinden yardım isteyen insanlara daha çok güveniyorlar. Çünkü yardım istemek içyüzünü samimi bir şekilde göstermektir. Ve bu hayatta belki de en çok ihtiyacımız olan şeylerden birisi de güven. Yöneticinizden üzerinizdeki işlerin bir kısmını almanızı istemek sizi beceriksiz göstermez. Tam tersine elinizdeki işlerin kalitesine önem verdiğinizi ve kaliteden ödün vermek istemediğinizi gösterir.
Haydi. Yola çık. Çünkü yol açık. Sevgilerimle…